Radikal Değişimler ve Büyük Hedefler: Alışılmışın Dışına Çıkın

Eiji Mikawa, “bullet train thinking” kavramını, şirketinin her konuda alışılmışın dışına çıkarak başardığını anlatmaya bayılıyordu. Örneğin, departman müdürleri masrafları yüzde 5 oranında azaltmak istediklerini söylemişlerse, Mikawa da onlardan söz konusu masrafları nasıl yüzde 50 oranında azaltacaklarına dair fikir üretmelerini istemiş.

Jack Welch bu Japon’un sözlerinden o kadar etkilenmiş ki onun felsefesini General Electric’e uygulamaya karar vermiş. Bütün departmanlardaki çalışanlardan, üç aylık değerlendirmelerine ‘bullet train hedefleri’ eklemelerini istemiş. İşte General Electric’in kuruluşundan on yıl sonra bile bu kadar rekabetçi ve yenilikçi kalabilmesinin temel sebeplerinden biri budur. Bugün General Electric tüm dünyada yüz binlerce çalışanı olan, hala yıllara meydan okuyan başarılı bir şirkettir.

Silikon Vadisi sermayedarlarından Peter Thiel da bu felsefeyi içselleştirerek hedefleri istediğimizden büyük tutmanın önemine vurgu yapar. “On yıl içinde ulaşacağınızı düşündüğünüz bir hedefiniz varsa şayet, bunu gerçek kılmak için oluşturacağınız en iyi strateji, bu hedefe bir yıl içinde nasıl ulaşacağımızın yollarını aramaktır.”.

Radikal Değişiklikler

Bugünün gerçeğinde hala süreçlerimizi iyileştirmek için, örneğin Yalın Felsefe kapsamında danışmanlıklar alıp üretim süreçlerimizi karlılığımızı artırmayı hedefliyoruz. Peki hiç yüzünüzü on yıl sonrasına çevirip radikal değişiklikler yapmak için kendi sektörünüzden, başka sektörlerden, fütüristlerden, geleceğin teknolojilerinin değiştireceği toplumun müşteri profilini takip eden toplum 5.0 sosyologlarından ve psikiyatristlerden oluşan bir grupla, radikal kararlarla değişiminizin rotasını çizmek için atölyeler, çalıştaylar arama konferansları yapıyor musunuz ?

Geleceğin dünyasına uyum sağlamak için ürün geliştirme çalışmaları yapıyoruz; alternatif materyaller ve malzemeler kullanmaya çalışıyoruz. Hem sürdürülebilir ürünler üretmek hem de hedeflerimize ulaşmak, tüm süreçlerimizi gözden geçirip değiştirmemizi gerekli kılıyor. Bugünkü süreçlerimizi geleceğe taşımak; işlerimizi kesintiye uğratmadan, elimizdeki yeteneği maksimum seviyede kullanarak, uçtan uca ne kadar hızlı ve radikal bir şekilde değiştirebileceğimize bağlı.

Özelleştirilmiş Üretim

Bugün toplu alım yaptığımız hammaddeleri değiştirerek, müşteri taleplerini ve beklentilerini doğru bir şekilde belirleyerek onlara özel üretim yapmamız gerek. Gelecek bireyselleşmeden geçiyor. Her ne kadar bugün dahi özelleştiriliş ürünlerden bahsetsek de şu an yaptığımız gerçek bireyselleştirme değil. Ürünlerimiz temelde aynı; kozmetik farklılaştırma ile özelleştirmeye çalışıyoruz. Hala müşterilerin kendilerine özel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için özel üretim ürünlere, seri üretim ürünlere oranla çok daha büyük miktarlarda ücret ödemesi gerekiyor.

Seri üretimden sıyrılıp özelleştirilmiş üretime geçmek, bir ürünün rengini değiştirmek veya üzerine isim yazmak anlamına gelmiyor. Tamamen müşterinin ihtiyacını karşılayacak üretim yapmaktan bahsediyorum. Tüketici ürettiğiniz ürünü boyutundan dolayı mı tercih etmiyor? Farklılaşmak adına ürüne eklediğimiz özellikler mi fazla geliyor? Yoksa zaten hiçbir üretici tam olarak ihtiyaçlarını karşılayan ürünler üretmiyor mu? Tüm bunları göz önüne alarak gerçek özelleştirme için çalışmamız gerekiyor. Bir sonraki bölümde verimlilikten bahsediyor olacağım ama burada da kısaca değinmek istiyorum; seri üretim tamamen sayılar açısından bakıldığında verimli. Ancak henüz müşterisi olmayan ürünleri üretip depolarda tutmak ne kadar verimli? Yoksa müşteri istediği özellikleri seçebileceği, ihtiyaç duyduğu bileşenleri kullanabileceği ürünleri sipariş etse ve biz de siparişe göre üretim yapsak? Böyle bir üretim tarzında verimliliği nasıl sağlayabiliriz? Bugünden dijital dönüşüm üzerine çalışırken aynı zamanda özel üretimin verimliliğini artırmaya da odaklansak?

Seri Üretim ve Sürdürülebilirlik

Hala seri üretim verimliliğinden mi bahsediyorsunuz? Sürdürülebilirlik, karbon salınımı, iklimsel değişim, Z kuşağının çeşitliliği ve çevre bilinci; doğuştan bizlerin kırklı yaşlarda ulaştığımız kendini keşfetme yolculuğunu on yaşına gelmeden tamamlayacak, yaşam amaçları ve doğayla özdeş alfa kuşağının bizim deyişimizle bireysellik, onlar için birey olabilmenin ön koşulunu yani kendi olabilme özgürlüğünü seri üretim ürünleri ne kadar cevaplayacak? Hayır; tüm bu parametrelerin söylediği birkaç mottoyu paylaşmak istiyorum:

Seri üretim seri bir şekilde kendini tüketen israf makinası.

Yaşamın seni yansıtır.

Yaşadığım dünya benim.

Benim evrenim için ne üretiyorsun?

Bu topluma katma değerin ne ?

Yazmak, eleştirmek, görüş bildirmek kolay. Bu benim tarzım değil. Ben olası çözümleri barındıran soruları ve örnek uygulamaları paylaşmak istiyorum.

Önce seri üretim batağına; abartmıyorum geleceğin gözüyle bakınca inanın öyle görünüyor, kısa notlarla bir değinelim;

– Müşterisi olmayan öngörü siparişlerle tüm kaynaklarınızı kullanarak üretim yapıyorsunuz. İnsanlar bu tempoya uyum sağlamak için iş/yaşam dengelerini bozuyorlar.

– Ürettiğiniz ürünleri satabilmek için pazarlama ekibi, reklamlar, fuarlar ve başka tanıtım faliyetleri için para harcıyorsunuz. Bunlar masraf ve büyük israf.

– Müşteri siparişi olmayan  ürün için elektrik, su, doğalgaz gibi doğal kaynakları harcıyorsunuz ve çevreye zarar veriyorsunuz.

– Müşterinin beğenip tercih etmediği ve ihtiyaçlarını birebir karşılamayan ürünü almak zorunda bırakıyorsunuz.

– Rakiplerinizden sıyrılmak ve fark yaratmak adına müşteri için ürünlerinize katma değer üretmeyen işlevleri katıyorsunuz.

Bu liste uzayıp gidecek. Çevre bilinci ve geleceğe yatırım için, insan için teknoloji, müşteriye özel ürün geliştirme ve üretim. Müşterinin siparişi olmadan dünya kaynaklarını tüketmeye ve çalışanlarımızın yaşamlarından çalmaya hakkımız yok . İnsanları tüketmeye yönlendirip hatta 24. kareyi kullanarak ürünümüzü  kullanmaya hipnoz teknikleri ile şartlandırmaya hakkımız var mı?

Hayat Tarzı ve Seri Üretim Çarpışıyor

Sürekli tüketmeye şartlandırılıyoruz. Sadece etik reklamcılık ve tanıtım faaliyetleriyle değil; bilinçaltımızı harekete geçiren, insanları neredeyse hipnotize ederek satın almaya yönlendiriliyoruz. Yıllar önce Henry Ford “Siyah olduğu sürece istediğiniz renk araca sahip olabilirsiniz.” derken, en verimli şekilde üretebildiği aracın tek seçenek olduğundan bahsediyordu. O zamanlar elbette ürettiğini satmak kolaydı; sınırlı sayıda üretici sınırlı arz sunabiliyor, buna karşılık büyük bir talep bulunuyordu. Yıllar içinde bu dinamik değişti; artık neredeyse sınırsız arz ve kısıtlı taleple karşı karşıyayız.

Aynı zamanda hayat tarzımız da değişti. Boomer ve X jenerasyonunun hayatını işe adaması devri bitiyor. Artık yeni jenerasyon çalışanlar hayatlarını işlerine adamıyor, kendilerini işleriyle tanımlamıyorlar. Onlar için işleri hayatlarında yapmak istedikleri şeylere kaynak sağlayan bir araç. Ama aynı zamanda daha büyük bir amaca hizmet etmelerini sağlayan, dünyanın geleceğine fayda yaratan ve kendilerini iyi hissettiren bir araç. Dolayısıyla fark yarattıklarını hissetmek istiyorlar. Ancak sadece çalışanların hayat tarzı değil, tüketicinin de hayat tarzı değişiyor.

Tüketiciler artık tüketmek için yaşamak istemiyor. Yeni jenerasyonlar yaşamayı tüketmekle özdeşleştirmiyorlar. Gerek dünyanın karanlık görülen geleceği gerekse son yıllarda yaşanan ekonomik problemler tüketicileri daha az tüketmeye yönlendiriyor. Daha az tüketmeyle birlikte daha sorumlu tüketmeye odaklanıyorlar. Hayatta kalabilmek ve alıştığımız yaşamı sürdürebilmek için tüketmek zorundayız. Ama ne kadar sürdürülebilir ürünleri tercih edersek hem kendimizi o kadar iyi hissediyor hem de gezegenimizin geleceğini garanti altına alıyoruz. Kısacası tüketici olarak da çalışan olarak da artık hayattaki önceliğimiz üretim ve tüketim değil.

Toplumun bu yöndeki değişimine uyum sağlamak bugünden başlanması gereken bir süreç. Bu noktada işletmelerin başkalarının yaptıklarını da göz ardı etmeden kendi yolumuzu çizmekten geçiyor. İçinde çalıştığımız süreçlerin çoğu standartlaşmış ve yıllardır süregelen pratikler. Değişim, statükonun korunmasıyla gerçekleşmeyecek. Kendi hedeflerimize kendi yolumuzda yürüyerek sadece değişimi gerçekleştirmiş olmayacağız; erken adapte olanlar olarak hem bilinirliğimizi artıracak hem de diğerleri uyum sağlamaya çalışırken biz çoktan yeni dünyaya alışmış olacağız. Rekabet avantajımızı korurken, yenilikçi kaslarımızı da sürekli çalıştırarak daha da gelişmeye devam edeceğiz. Yani gelecek bizim olacak. Ama eğer bütün bunları yapacaksak hedeflerimizi küçük tutamayız.

Küçük Hedefler Çok Daha Büyüğü Hedefleyerek Ulaşabiliriz

Süreçlerimizi gözden geçirmeli, değişikliklere çoktan başlamış olmalıyız. Bütün işletmeler çeşitli gelişmeleri hedefliyor. Örneğin önümüzdeki bir yıl içinde karbon ayak izimizi %25 azaltmak istiyoruz veya su kullanımımızı üçte bir oranda düşürmek istiyoruz. Bu hedeflere ulaşabilmek için elbette çeşitli değişiklikler ve çalışmalar yapacağız; ama bunu yaparken kullanabileceğimiz en verimli stratejilerden biri bu hedeflere altı ayda nasıl ulaşabileceğimizi araştırmak. Ya da aynı zaman çerçevesi içinde %50 – %60 oranında gelişim sağlamayı hedeflemek.

Peter Thiel’ın “On yıl içinde ulaşacağınızı düşündüğünüz bir hedefiniz varsa şayet, bunu gerçek kılmak için oluşturacağınız en iyi strateji, bu hedefe bir yıl içinde nasıl ulaşacağımızın yollarını aramaktır.” sözünü hatırlatarak ricam, bugünün gerçeklerinden, özellikle de kaygılarından arınarak on yıl sonrası için bir strateji oluşturun. Güzel bir zamandayız. Ağustos tatilinde, sakin ve dinginiz. Tatilden yeni gelen taze beynimiz, arınmış ruhumuzla radikal bir karar alıp insan için teknoloji, insan için üretim, çocuklarımız için yaşanılabilecek yeni bir düzen…

Kaynaklar

https://www.linkedin.com/pulse/bullet-train-thinking-stretch-goals-sumit-kalra-pmi-acp

https://lukmanto21.medium.com/the-bullet-train-thinking-dd5d25ad9530

https://www.linkedin.com/pulse/what-future-mass-production-matt-russell/

https://www.threadinmotion.com/en/blog/industry-5.0-the-future-of-manufacturing

https://www.industryweek.com/supply-chain/article/22008141/mass-customization-and-the-factory-of-the-future

https://www.future-processing.com/blog/the-futures-of-industry-5-0/

https://tokkder.org/tokkder-dergi/4648#:~:text=Fordizm%20felsefesi%2C%20bir%20üründen%20çok,Model%20T%20araçlarının%20rengi%20siyahtı.

Diğer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed

keyboard_arrow_up